Asielzoekerscentrum - AZC, FAALIYETLER

“Göçe Maruz Kalmış Ailelerde Eşler Arası İlişkiler” Seminer Özeti ve Ses Kaydı

Göçten En Çok Etkilenen  Kişi Kadınlardır”

“Göçe Maruz Kalmış Ailelerde Eşler Arası İlişkiler” konulu bir seminer düzenlendi.

Aile Danışmanı İsmail Bey ile Sedat Bey tarafından Stichting IPN Vakfı işbirliğiyle online ortamda gerçekleştirilen seminerde, göç ve travma ilişkisi, göçü anlamlandırma, göçün erkek ve kadın üzerindeki etkileri, göç sürecinde eşler arası ilişkilerde ortaya çıkar problemler ve çözüm önerileri anlatıldı.

Yaşanılan süreçte bir çok kişinin benzer durumlar yaşadığını söyleyen Eroğlu, “Göçle ilgili çok kitap okudum insanlara nasıl yardımcı olabilirim hem alanım  gereği hem de insanlar ne yaşamış bununla ilgili. Bütün kitaplarda hemen hemen istisnasız tek bir şey var üzerinde durduğu ‘eğer bir göç varsa bu göçten en çok etkilenen kişi kadınlardır’. Göçlerin psikolojik boyutuna baktığımız zaman en ağır sıkıntıyı kadınlar yaşıyor. Neden? Çünkü kadınlar daha çok duygusal zorlanma yaşıyor, daha çok sağlık problemi yaşıyor. Eğer bu göç sürecini sağlıklı bir şekilde, psikolojik anlamda rahat bir şekilde atlatamazsa en çok etkilenen kadınlar olabiliyor ” ifadelerini kullandı.

Kadınların Türkiye’de erkeklerle aynı statüye sahip olduğunu, yaşanan süreçte işsiz kalarak erkeklerle aynı sıkıntıları yaşadığını ifade eden Eroğlu, özellikle dil öğrenme sürecinde kadınların çocuklara bakma zorunluluğundan dolayı ikinci plana atılarak hayata geç başlamasının psikolojilerini olumsuz etkilediğini aktardı.

Bu süreçte özellikle kadın ve erkek arasında çatışmaların yoğun olduğunu vurgulayan Eroğlu, şunları kaydetti:

“Eşler arasında problemler açık açık konuşulmalı. Erkeklerde şöyle bir problem vardır:  bir problemle karşılaştıkları zaman iç dünyalarına, kabuklarına çekilirler. Bu problemi kendi kafalarında evirip çevirip bir sonuca bağlıyorlar. Ama kadınlara bakıyoruz, onlar dışa açılıyor. Konuşarak, danışarak, tartışarak problemlerini çözme yoluna gidiyor.  ‘Altın orta nokta’ diye bir kural vardır işte tam bu noktada buluşmaları gerekiyor. En güzel birlikte aldığınız ortak fikirlerdir. Bu dönemde yaşanan duygusal problemler, travmalar, yaşanan duygusal süreçler kadınlarla ve erkekleri yani çiftlerin konuşamadıklarını görüyoruz. “

Gelen çiftlere özellikle konuşma dilini öğrettiklerini vurgulayan Eroğlu, söz konusu dilin öğrenilmesi halinde sorunun çözüldüğüne dikkat çekti.

Sorunların çözülememesi halinde bir aile terapistine başvurmalarını öneren Eroğlu, eşler arasındaki sorunların çözümü noktasında bunun aksatılmaması gerektiğini ifade etti.

“GÖÇ OLGUSU ÇOK İYİ ANLAMLANDIRILMALI”

Göç olgusunun çok iyi anlamlandırılması gerektiğinin altını çizen Eroğlu, “Mülteci, iltica ve sığınmacı dendiği zaman olumsuz çağrışımlar meydana geliyor. Ama siz buna farklı bir anlam yüklerseniz, hicret, muhacirlik derseniz biranda işin rengi değişiyor. En azından ben kendi adıma öyle görüyorum” dedi.

Birçok insanın “mülteci, sığınmacı, iltica” kavramlarını kabullenmek de zorlandığını, bu düşüncelerin değişmesi gerektiğini belirten Eroğlu, açıklamasına şöyle devam etti:

“Türkiye’den hala göç alıyor, işte bulunduğumuz kamplarda bizim ülkemizden gelen, doğudan gelen, batıdan gelen insanlar var. Kimisi kürt, kimisi alevi kimliğiyle gelmiş. Genelde bizim durumumuzda olan insanların durumu farklı. Ben kürt veya alevi değilim diyemezsiniz, bunu inkar edemezsiniz. Ama bizler ‘ben onlardan değilim’ deme şansımız vardı, ya da ‘ben pişmanım itirafçı oluyorum’ deyip alkışlanma durumunuz vardı. Dolayısıyla kalabilirdiniz ya da başınıza hiçbir şey gelmeyebilirdi. Her birimizin bu tercih şansımız vardı. Ama ne yaptık biz, onu kullanmadık. Biz bir tercih de bulunduk. Ne için? İnancımız için, bir düşüncemiz, bir duygumuz için  bu yolu tercih ettik. Bence çok önemli bir ayrıntı bu. Peygamber Efendimiz (s.a.v) diyor ki ‘Her kim dini uğruna bir yerden kaçarsa, gittiği bir karış yer de olsa cennete girmeye hak kazanır’ diyor. Bir başka hadiste ‘günahları sıfırlanıyor’ diyor. Ben bu düşüncelerle yola çıkarsam duyguların biranda değişiyor, heyecana kapılıyorum. Düşünce değişince duygularda değişiyor.”

Psikolojik problemlerin beraberinde bağışıklığı zayıflatarak, hastalıklara neden olduğunu söyleyen Eroğlu, problemlerin konuşarak halledilebileceğini aktardı.

“Evliliklerde ilişkiyi bitiren negatif özelliklerin çokluğu, pozitif özelliklerin azlığıdır” diyen Eroğlu,  olumlu özelliklerin artırılması gerektiğini vurgulayarak, bulunulan ülkelerin şartlarına göre sosyal faaliyetlerin yapılmasını önerdi.

Kadınların birbiriyle konuşarak birbirlerini motive ettiğini, yalnız kalınmaması gerektiğinin altını çizen Eroğlu, “Bulunduğumuz yerleri sevmemiz gerekiyor. Severseniz irtibat sağlarsınız. Mutlaka toprakla uğraşın. Bir şeyin büyümesi yetişmesi çok zevkli bir şey. Geleceğe odaklanmamız lazım. Bulunduğumuz ülkeye kök salmalıyız. Evet Türkiye bizim anavatanımız. Türkiye deyince burnumuzun direğe sızlayabilir. Ama artık geçmişe değil, önümüze bakmamız gerekiyor. Gerçekle realiteyi kabul etmek gerekiyor” dedi.

Eşlerin ilk defa baş başa kaldıklarını ifade eden Eroğlu, kadınlar genelde ihmal edildiklerinden, erkeklerin de işgal edilmişlikten şikayet ettiklerini vurgulayarak, “Biz erkekler imalardan anlamayız, net olmak gerekir. İsteklerimizi net bir şekilde dile getirmeliyiz “ dedi.

Uzmanlara danışılmadan internetteki araştırmalar veya sosyal mecralardaki yorumlarla eşler arasında sağlık teşhislerini konulduğunu, bunun çok yanlış olduğunu aktaran Eroğlu, “insan kendini dinlemeye başladıkça hastalıklar ortaya çıkar” dedi.

Eroğlu, birbirine uzak veya ayrı olan eşler arasında çeşitli gerginlikler yaşandığını, eşler arasındaki duyguların whatsapp, telegram veya sosyal mecralar üzerinde dile getirilmemesini, bir sorun olduğunda konuşarak veya görüntülü arama yapılarak çözülmesini ve anlayışlı bir dil kullanılması gerektiğini söyledi.

Sorumlu çiftlerin muhakkak birkaç seans da olsa terapi almalarını öneren Eroğlu, kendilerinin birkaç seansı ücretsiz verebileceklerini belirtti.

Yaşanan süreçte çocukların da etkilendiğini ve ailelerle fikir ayrılıkları yaşadığını dile getiren Eroğlu, bu noktada çocukların bazı konularda mağdur edilmeden dengenin iyi kurulması gerektiğini vurguladı.

“Zamanın değeri anda gizlidir” diyen Eroğlu, “Bu değerli anı kısır çekişmelerle harcamak, kısır tartışmalarla harcamak, aile içerisindeki ilişkileri bozar, yıpratır. Ailede herkes geçmişe değil, geleceğe odaklanabilmelidir, bunun yollarını araştırmalıdır. Sahip olduğumuz göç sadece ve sadece şu an elimizde olan güçtür, ne geçmişte ne de gelecekte. Dolayısıyla anın kıymetini bilmemiz lazım. Enerjimizi içinde bulunduğumuz ana odaklamalıyız. Değişim sürecini başlatabileceğimiz an şu andır. Unutulmamalıdır ki hayat yaşanmış yıllara değil, yaşanacak günlere gebedir. “

Related Posts

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.